30 Nisan 2013 Salı

Seni Üzmek İstemiyorum

     ''SENİ ÜZMEK İSTEMİYORUM'' (üzmek ne ki, hayatını zindana çeviririm)

''Seni üzmek istemiyorum'' diyen kim varsa, en çok onlar üzer bizi ... Nedense...
Demek ki;
beceremiyorlar adam gibi ilişkiler yaşamayı ya da cesaret edemiyorlar... 
Israr etmemek, ikinci şansı verip, zaman kaybetmemek lazım çoğu zaman...

Kendine güvenemeyen insanın bize ne faydası olur? 
Mutluluk ve huzur da bir faydadır hatta hayattaki en büyük fayda!
Herkesin yanında mutlu ve huzurlu olamazsınız deneseniz olmaz, zorlasanız olmaz yani öyle her zaman, her insanda olmaz, bulunmaz...

Mantıklı düşünen her insan, ''Aslında seni üzmek istemiyorum'' sözünü duyduğu an, karşı taraftan uzak durur, evet başarılı da olur... 

Peki ya  karşı taraf, bunu söylemesine rağmen sizden uzak durmuyorsa, duramıyorsa? Dengesizlikleriyle ne sizinle bir ilişki kurmaya ne de sizden uzak durmaya yanaşmıyorsa?
Siz ona adım atmaya çalışınca, kaçıyorsa? .......

İşte bence, çağımızın bir vebası da bu; sevmek isteyip, cesaret edememek buna rağmen ''ben gidiyorum'' demeden, gitmek! 
Korkup, savaşamamak, bunun yerine kolay ama duygusuz olan ilişkilere yönelmek...

Neden ''Gidiyorum'' diyemedikleri de aşikar çünkü geri dönüp, yoklayacak tekrar. Bakalım bıraktığı yerde misin, aldın mı hayatına bir başkasını, mutlu oldun mu, elini tutan, yüzünü güldüren,  başını omzuna koyduğun, mesajlarıyla seni gülümseten bir başkası oldu mu ????????

Bunların hepsi olur da, o da sen de bilemezsin mutlu oldun mu / O huzuru başkasında buldun mu?

24 Nisan 2013 Çarşamba

İSTİSNA

Kadınlar belli yaşa gelip hala bekar ve yalnızlarsa, ''evde mi kalacak, tabii beni kabul eder, benden iyisini mi bulacak?'' mantıksızlığı almış başını yürümüş!

Neresinden tutsak, elimizde kalacak erkeklerde maşallah bir özgüven bir özgüven, patlama gibi mübarek... 
Bu aralar hangi ilişkiye baksam; 
ya aldatmalar/ yalanlar üzerine kurulmuş,
   ya evlenip, boşanmış hatta çocuklu erkekler,   
 ya da geçmişinde affedilmesi zor hatalar yapmış 
yine de doğru adım atmaya                                                                      
     cesaret edemeyen fakat sanki onlardan başkasını 
bulamazmışız gibi 
         burnu büyük, aşırı ve gereksiz bir özgüven saçmalığı dizisinden oluşuyor!    
(Dönüp baksan da; kendi ailesinden birine ya da dostlarına böyle insanları layık bile görmezler)


Millette ne bu rahatlık, ne bu mezhep genişliği? 
Bu kadar mı çürüdü içiniz, 
bu kadar mı geçti son kullanım tarihleriniz¿
                                      
Toplum ve ilişkiler ne zaman bu hale geldi bilmiyorum, anlamıyorum ama sinir bozucu. Tabii istisnalar, masumiyetini kaybetmemiş insanlar da yok değil fakat istisnalar kaideyi bozamıyor malesef.


O istisnaları mal gibi bir kenara yedekleyip, zarar vereceğini düşünmeden; arasıra onlara yoklama çekerek, hayatını dejenere şekilde sürdürmeye devam eden, cesaretsiz/ korkak bir milletiz!

(Tavsiyeme ihtiyacınız yoktur ama)
Siz, siz olun ve hayatınıza kimseyi yedeklemeyin! Doğruluğuna inandığınız her kim varsa; dürüst ve sabırlı olarak emek gösterin. Yoksa sizin karşınıza sizden daha kusurlu insanlar çıkınca o masumları mumla ararsınız ...
Belki bulduğunuz da çok geç kalmış olursunuz....

15 Nisan 2013 Pazartesi

YAN MASA EĞLENCELERİ

Ayrı masalarda, ayrı muhabbetlerdeyiz bundan böyle...

Henüz doğru dürüst başlayamayan, yanlış zaman/yanlış insan kombininden oluşan ilişkinin 
bitmesinden daha doğru, başka ne olabilir ki?
Hele ki, bittiği andan itibaren birbirini tekrar kazanmayı denemek yerine ilk iş,
 başkasını bulmak ise; o ilişkinin ne kadar yanlış olduğu aşikardır.
Hiç bir üzüntü, hiç bir acı duymazsın en sevilesi ayrılık biçimi ama 
aklında soru işaretleri kalır ya, o fenadır işte...

Sana ayırmadığı zamanları, sana verip tutmadığı sözleri kime verip,
 kiminle paylaşıyor bunu hiç umursamazsın da,
 o masada başkasıyla otururken, yalanlarla kandırmaya çalıştığı avı üzerinde
 itinayla çalışırken, karşısında  bir anda seni görsün istersin! 
Bu istek, bir cesaret yükler, eline de bir fırsat geçer ve kalkar gidersin.


Eğleneceğinin garantisi %100' dür!
Tam da, yan yana masalara denk geldiğinizi görmek; ayrı bir eğlence sebebidir. 
Oturup Celal ile Ceren filmindeki gibi tüküreyim de romantizm olsunlar hatta Cem Yılmaz 
gösterisindeki gibi garson edasıyla ''oo abicim kolay gelsin, ne verelim abimize'' muhabbetleri
ya da garsona bi kaş gözle yan masaya yanar döner meyve tabağı yollama isteği vs....
Senin gördüklerinle, onun seni gördüğündeki şaşkınlığıyla doyasıya eğlenirsin
 ve sana yakışanı yapar,
hiç maraz çıkarmadan, ses etmeden kalkar, salına salına mekanı terk edersin.
(Bu yazıyı okuyan herkese nacizane tavsiyemdir; Elinize böyle bir imkan geçerse, 
kesinlikle kalkıp gidin çünkü özgüven arttıran, 
kendi sabrınıza kendinizin şaşırdığı ve gerçekten eğlendiren bir hareket)
Bitti mi ?  -Hayır
Ben, başka mekana gidip kız kıza eğlencenin tadını çıkartmayı tercih ettim :)
Bu kez eğlenirken, yalnız değildim çünkü yanımdaki kız arkadaşım eski sevgilisiyle sırt sırta 
dans ediyordu (eski sevgilisinin elini tutan bir başka kız olduğunu sanırım söylemeye gerek yok :D)
Anladım ki;
Allah bu geceyi, bizi eğlendirmek ve bizi yalnız bırakırken aslında,
kimlerden koruduğunun cevabını bizzat göstermek için yaşatmış 
ve bu saatten sonra da gerçekten daha fazla eğlendim :)

Yazıyı burada bitirmem gerektiğinin farkındayım fakat ben de gecenin bittiğini sanarken,
bir telefon geldi ve başka hatunla romantik yemek yerken, bolca alkol alan
arkadaş, yanımda belirdi. 
O hala farkında olmayabilir ama gecenin sonunda, benim ondan anladığım;
bu saatten sonra kiminle, ne kadar içerse içsin
 aklında bir yerim olucak!
(bu sayede, birinin alkolü bırakmasına sebep olurum belki :) )
İnsana en büyük ceza; yanındaki başka, kalbindeki başka hadi biraz da böyle yaşa....






10 Nisan 2013 Çarşamba

EĞLENCELİK mi EVLENMELİK Mİ?

ERKEKLER;


Çift karakterli yaratıklardır.
 (Aslında çift karakterden fazlasına sahip olanlar da var...)
Çift karakteri nasıl ve nereden çıkarttığıma gelince; 
Kadınları eğlencelik ve evlenmelik olarak ayıran zihniyet, kime ait? 

Eğlencelik kızlar evde mi kalır, onları hangi adam alır?
Kaldı ki, onları alan adam eğlenceli bir evlilik yapmış olmaz mı?
....Kafamda deli sorular....

Biz kadınların hemcinslerimizi böyle kategorize edebileceğimizi sanmıyorum bize kalsa, evlenmelik/eğlencelik yerine topuklu ayakkabı/spor ayakkabı veya 
orjinal çanta/çakma çanta kullananlar olarak kategorize ederdik eminim :)
Bir düşünün birçok erkek arkadaşınızdan hatta sevgilinizden bile, ''Aaa kızım saçmalama, o kız ötekiler gibi değil'' ya da ''Bak ben çok hatunla takıldım,  gecelikler, gündelikler vardı ama artık sıkıldım, yoruldum ve sen onlardan biri değilsin. Artık ciddi birşey yaşamak istiyorum'' vs... şeyler duymayanımız var mı? Sanırım yoktur çünkü bunları duyan tek temiz aile kızı ben kalmış olamam değil mi, eğer böyleyse durum daha da fena !... :)
Şaka bir yana ne zamandan beri bu sözleri ciddiye almıyoruz kaç yanılgıdan, kaç yenilgiden sonra artık bu sözlere kanmıyoruz bunu bilmiyorum tek bildiğim, bu sayede herkesin kendine bir koruma kalkanı geliştirdiği...
Güvensizlik dedikleri ne zaman başlıyor, ne zaman birbirini sınamaya başlıyor insanlar ?...

Erkeklerin ciddi düşünmek için yedekledikleri, fakat o yedeğe emek verip, zahmet ve fedakarlıklarla dolu zaman yaratmak yerine; eğlencelik biriyle zahmetsiz, düşünmeden, fedakarlığa gerek kalmadan ve eğlenceli zaman geçirmeyi tercih ettikleri KESİN!
Hani fikir farklı, zikir farklı işte ;)

Büyümeyen, kolaya alışık, armut pişsin ağzıma düşsün hatta ben istediğimle istediğim haltı yiyeyim ama evleneceğim kadın gözünü benimle açsın düşüncesi, evlilik kararı alınınca da, evinin ve kocasının hizmetçisi tarzı bir düşünce yapısı ve sonuç olarak
beklentisi bitmeyen bir erkek egomanyası...

Hani neden diye düşünüyorum da, ''ATAERKİL'' yapıdaki toplum düzenimiz sağolsun diyerek, cevap verip, işin içinden çıkan insanlara kafa göz dalasım geliyor.
 Bu adam müsveddelerini doğuran anne de, 
biz kadınları kim doğurdu?
Onlar anasının göz bebeği, el bebek gül bebeği de 
biz anamızın kaktüsü müyüz?
 Bu dünyaya hizmet etmek, mutlu etmek, 
onların egolarını yükseltmek,
  karşılığında da eğlencelik/evlenmelik olarak kategorize olmak için mi geldik?

Hadi kategorize ettiniz de; 
eğlencelik hatuna yanaşacak paranız, 
 evlenmelik hatuna yanaşacak cesaretiniz, aklınız ve 
verdiğiniz sözü tutacak kadar adamlığınız var mı acaba?
Kategorileri bırakın da, hayatta ne istediğini bilmek önemli bir meziyettir!...


9 Nisan 2013 Salı

Kimin için ne kadar FEDAKARLIK?


(Yazmak, nasıl da iyi geliyorsun bana ...)

Aklımda birçok şey var aslında düşünmek bile istemediğim, direkt son vuruşu
 yapıp, kestirip atmak istediğim... ama olmuyor...
Daha önce doğru adam kim buna değinmiştim biraz, ucundan kıyısından ve
 bilemediğimden dert yanmıştım.

Şimdi ise durum daha farklı, kim için ne kadar fedakarlık yapabiliriz? 

25yaşına gelen çoğu birey, neredeyim/ne yapıyorum ya da ne yapmalıyım tarzı soruları oturup, düşünür veya kabul edelim; çevre baskısıyla oturup, düşünmek zorunda bırakılır. Hayatımızın kalanını (bu düşünceden sonra) bir karar alabilirsek, ona göre yönlendirme derdine düşeriz. Hepimizin hayatımız için kurduğu hayalleri vardır kiminin başarılı bir iş, kiminin süper bir evlilik, diğerinin zengin bir yaşam standardı vs...
Fakat bu düşüncelerimize rağmen, rüzgar asla bizim istediğimiz yerden esmez!
Ya karşımıza beklediğimiz iş fırsatı çıkmaz ya da beklediğimiz gibi bir insan gelip bizi bulmaz ve hazırlıksız yakalandığımız her olay/her insan bizim için bir hayat tecrübesi olarak kaydedilir deftere.
Peki ya bu hazırlıksız yakalandığımız insan; bizden, düşünce yapımızdan, ailemizden, kültürümüzden, dini inanışımızdan farklıysa, aramızda yaş, kültür, eğitim, yaşanmışlık farklılıkları varsa veya geçmişinde (bizim için) öyle kolay sineye
 çekilemeyecek hatalar yapmış biriyse ?.. Hani ailenizin karşısına, ilk etapta 
hemen kolayca çıkartamayacağınız biri ... 
Başlamadan bitirmek için elinizde binlerce neden varsa, ileride hem sizin 
hem ailenizin hem de onun ve ailesinin yaşayabileceği olası 
problemleri görebiliyorsanız?
O zaman ne olur?


Hemen kestirip atmak; en mantıklı, en sorunsuz çözüm olarak görülür hatta bunu göremiyorsanız salak olduğunuz ya da burnunuzu belaya sokmak istediğiniz,
 çevreniz tarafından tescillenir.
Bu kolay olanıdır arkanı dönüp gitmek... 
Peki ya onda gördüğünüz tek bir ışık; sizi şaşırtıp, ona bir şans vermeye,
 tüm zorlukları bilerek, onu tanımaya iterse sizi?

İşte insanoğlu böyle düşüne düşüne şizofren oluyor ya da mutsuzlaşarak, 
zaman içinde hissizleşiyor. Daha kötüsü, düşünmek bize mutluluk ya da fayda 
sağlamadığı gibi, akıl sağlığımızı bile bozabiliyor. 
İşin içinden çıkamayıp, yakınlarınıza danıştığınızda, alacağınız cevap; 
denemeden, yaşamadan, tanımadan bilemezsin olur.
(Böyle işin içinden çıkamadığım durumlarda nasıl istiyorum googla sorup, 
doğru cevaba hemen ulaşmayı... Olmayınca yazmayı tercih ediyorum)

Tanımak için, zaman gerekir ama öylesine boşa geçen zaman değil; emek harcanan, 
çaba gösterilen, fedakarlık yapılan, soyut değil somut olan...
 Kısacası; ona zaman ayırmak değil, onun için zaman yaratmak gerekir!
 Başbaşa kalabilmek, anlayabilmek, anlatabilmek, yaşayabilmek...
Bunlar olmuyorsa da yol vermek, yolunu açmak, onun yolundan da çekilmek gerekir.