9 Nisan 2013 Salı

Kimin için ne kadar FEDAKARLIK?


(Yazmak, nasıl da iyi geliyorsun bana ...)

Aklımda birçok şey var aslında düşünmek bile istemediğim, direkt son vuruşu
 yapıp, kestirip atmak istediğim... ama olmuyor...
Daha önce doğru adam kim buna değinmiştim biraz, ucundan kıyısından ve
 bilemediğimden dert yanmıştım.

Şimdi ise durum daha farklı, kim için ne kadar fedakarlık yapabiliriz? 

25yaşına gelen çoğu birey, neredeyim/ne yapıyorum ya da ne yapmalıyım tarzı soruları oturup, düşünür veya kabul edelim; çevre baskısıyla oturup, düşünmek zorunda bırakılır. Hayatımızın kalanını (bu düşünceden sonra) bir karar alabilirsek, ona göre yönlendirme derdine düşeriz. Hepimizin hayatımız için kurduğu hayalleri vardır kiminin başarılı bir iş, kiminin süper bir evlilik, diğerinin zengin bir yaşam standardı vs...
Fakat bu düşüncelerimize rağmen, rüzgar asla bizim istediğimiz yerden esmez!
Ya karşımıza beklediğimiz iş fırsatı çıkmaz ya da beklediğimiz gibi bir insan gelip bizi bulmaz ve hazırlıksız yakalandığımız her olay/her insan bizim için bir hayat tecrübesi olarak kaydedilir deftere.
Peki ya bu hazırlıksız yakalandığımız insan; bizden, düşünce yapımızdan, ailemizden, kültürümüzden, dini inanışımızdan farklıysa, aramızda yaş, kültür, eğitim, yaşanmışlık farklılıkları varsa veya geçmişinde (bizim için) öyle kolay sineye
 çekilemeyecek hatalar yapmış biriyse ?.. Hani ailenizin karşısına, ilk etapta 
hemen kolayca çıkartamayacağınız biri ... 
Başlamadan bitirmek için elinizde binlerce neden varsa, ileride hem sizin 
hem ailenizin hem de onun ve ailesinin yaşayabileceği olası 
problemleri görebiliyorsanız?
O zaman ne olur?


Hemen kestirip atmak; en mantıklı, en sorunsuz çözüm olarak görülür hatta bunu göremiyorsanız salak olduğunuz ya da burnunuzu belaya sokmak istediğiniz,
 çevreniz tarafından tescillenir.
Bu kolay olanıdır arkanı dönüp gitmek... 
Peki ya onda gördüğünüz tek bir ışık; sizi şaşırtıp, ona bir şans vermeye,
 tüm zorlukları bilerek, onu tanımaya iterse sizi?

İşte insanoğlu böyle düşüne düşüne şizofren oluyor ya da mutsuzlaşarak, 
zaman içinde hissizleşiyor. Daha kötüsü, düşünmek bize mutluluk ya da fayda 
sağlamadığı gibi, akıl sağlığımızı bile bozabiliyor. 
İşin içinden çıkamayıp, yakınlarınıza danıştığınızda, alacağınız cevap; 
denemeden, yaşamadan, tanımadan bilemezsin olur.
(Böyle işin içinden çıkamadığım durumlarda nasıl istiyorum googla sorup, 
doğru cevaba hemen ulaşmayı... Olmayınca yazmayı tercih ediyorum)

Tanımak için, zaman gerekir ama öylesine boşa geçen zaman değil; emek harcanan, 
çaba gösterilen, fedakarlık yapılan, soyut değil somut olan...
 Kısacası; ona zaman ayırmak değil, onun için zaman yaratmak gerekir!
 Başbaşa kalabilmek, anlayabilmek, anlatabilmek, yaşayabilmek...
Bunlar olmuyorsa da yol vermek, yolunu açmak, onun yolundan da çekilmek gerekir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum :